17 Nisan 2021 Cumartesi

Sıkıntı

 

C’ye

Susardım bir sabah yürüyüşü kadar sakin

susup susardım sadece, kavimsiz bir şarkı gezinmesi

bomboş ve çok kalırdım akşamlara

eşya kapanmaz bir hesaplaşma

dokunuş yitirilmiş bir anahtar

uzun bir nefes gibi gezinirim kitaplarda

derin akşamların yorgun üzüntüsü

ah! İçime çeviririm gözlerimi

memento mori, gömelim gömelim kendimizi

 

Aynada görünmeyen yüzüyüm asık suratlı sabahların

kim inanır! Kendi içine dalan bir yangın! Hepsi o kadar


Boşluğa bakan bir misafir gibiyim kendimde

çarmıha gerilmiş eski bir anı

ruh yargılarında ilk idam edilen

ve ilk çeken tetiği, kâğıda kan döken

önce yorulan, çabuk düşen, unutmayan

yerleşik bir sızı gibi dururum kendimde

 

Issız iklimlerde kara bir lekeyim

yoksun kalmış bir tanrı yolcusu

anlamsız bir soruyum başkasında

cevapsız bırakılan bir mektup

içimde büyüyen bir boşluk var

yarım kalmış hazların küçük ülkesi


Kapatılmış günler biriktirdim hayata

amaçsız dolaşan kıyı akşamları

göze almıştım hazırdım oysa

boşluğun bir ucundan diğerine salınmaya

söz uzak günler yolcusuydu

ve bir kahkaha gibi uçardı uyuşma

deliren bir merakla devrettim kendimi

hep bir sonraki sabaha

 

Kurtarılmayı seçmiş hayal gibiyim

kim sorsa dağılan bir zamanı ve

uykuyla avuturum uyuşmak isteyen yaralarımı

ölüme büyüyen korku halindeyim

işçisiz kalmış zafer tanrısı ey!

bulmak için kendimi yanlış adreslerdeyim


Kaza süsü verilmiş bir hayattan

kanlı gözlerle baktılar bana

kimin unuttuğuyum masasında neyin uğultusu

yokyere büyüyen eşyasız korku bitmemiş roman

sayfalarında neydi farkına vardığım gerçek

tanrının gölgesi kalktı mı varlığın üzerinden

ya uyanırsa düşünde yaşadığım şehir

ben, lambadan çıkan bir eski zaman cini midir

hatırlamak yalnız acı verir

rüya dolanır tarihin diline

zaman içinde zamanın keşfi

neredeyim niye böyleyim

ruh girer içeri mekân dağılır

hafızada kanın esaret izleri

hatırayla kesilmiş devrik bir cümleyim


Akşama vardık acıya yer açın

ruh büyür sıkıntının her anında

yaşarken gömülmüş düş tazeliği

ne kaldı, anlam aranacak ayrıntılarda

bana bir masal vermişlerdi

geçti zaman hatıra koridorundan

babayla başlayan sabah cesetle biterdi

gibiydik hep başkası olmanın

kefensiz burgacında…


Ölüm günleri üstüme deviriyor, sıkıntının

kalbine yürüyorum sanarak geçtiğim kapılardan

seslerle avunurum başka neyim var

yanılmış gibi durabilir umut dargınsa

öfkeye veda attila indi atından

hem yaşanmamış gibi durabilir hayat

çok beyaz günlerin yorgun akışında

nerede bulursa kendini insan

oradan başlar silmeye, işte

dönüyor k. tanrı olamadan

dağılan sırrın kapısından

 

Ruh yitirdi cümlesini. İnsan yaşıyor

buyruğuyla. Firar: hapishaneye

 

Susardık bir sabah yürüyüşü kadar sakin

susup susardık sadece ben, hikmet ve peçorin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Suruç’a Ağıt

Temmuzun yirmisinde kabristanlar dipdiri genç ölülerin cesetleriyle dağlanmış bir ülkenin ovaları görmek konuşmak düşünmek söylemek yasa...