26 Nisan 2020 Pazar

DERRIDA’YI NIETZSCHE’YLE OKUMAK - Barış YILDIRIM


 GİRİŞ
Bu çalışmada Fransız düşünür Jacques Derrida düşüncesinin, Nietzsche felsefesiyle etkileşimi bakımından nasıl bir görünüm oluşturduğu incelenmeye çalışılacaktır. Her iki düşünürün yoruma dayalı ve soyut felsefi izlekleri takip ettikleri düşünüldüğünde çalışmanın sağlıklı/alışıldık şekilde yapılması güçleşmektedir. Bu güçlüğü telafi etmek için önce Derrida’nın düşüncesi hakkında ipuçları verecek şekilde düşünürün felsefe tarihi içindeki etkileşimi irdelenmeye çalışılacak, Nietzsche düşüncesiyle akrabalıkları tespit edilecektir. Bundan sonra Différance kavramı üzerinden Derrida’nın felsefesi serimlenerek bu genel taslakta söylenenler temellendirilmeye çalışılacak ve böylece Nietzsche düşüncesinin Derrida felsefesinde oynadığı rol pathos of distance, ebedi dönüş gibi temel başlıklar üzerinden gösterilmeye çalışılacaktır. Son olarak Michel Foucault’un eleştirisi özetlenerek, Nietzsche felsefesiyle olan bağlantısı üzerinden Derrida düşüncesinin genel yapısı bu eleştiriyle birlikte sınanmaya çalışılacaktır. Çalışmanın temelini oluşturan metinleri Derrida’nın, Différance, İsim Hariç, Platon’un Eczanesi, Şiddet ve Metafizik,  Otobiyografiler: Nietzsche’nin Öğretimi ve Özel İsim Politikası, İmzaları Yorumlamak (Nietzsche/Heidegger): İki Soru, Mahmuzlar: Nietzsche’nin Üslupları, Nietzsche ve Makine gibi söyleşi ve makalelerin yanı sıra Japon Bir Dosta Mektup ve İstanbul Mektubu başlıklarıyla yayımlanan mektupları oluşturacaktır. Yine Derrida üzerine yazılmış kimi makalelere de bağlamına göre yer verilecektir.
DERRIDA OKUMASINA BAŞLARKEN
Derrida ve Nietzsche’nin düşüncesini yan yana, karşı karşıya ve iç içe okuma eylemi nasıl ve nerede gerçekleştirilmelidir? Düşüncesini sistem kurmaya şüpheyle yaklaşan, Varlık’ı ve tüm büyük ontolojileri reddeden bu iki akış ve oluş filozofunu sürekli hareket etmeye çalıştıkları kaygan zemin üzerinde sabitlemenin ve kıyaslamanın, birbirlerine göre konumlandırmanın ve nihayet birbirlerinden türedikleri ve koptukları yerleri göstermenin belirli bir yöntemi var mıdır? Bir yandan başlangıçsız, sonsuz veya bunlardan kopuk, bunlarla ilgisiz belli-belirsiz bir hareket ve diğer yandan ona koyulan işaretlerle onun koyduğu işaretler arasındaki devinimi kaydederken her dönüşüm anını, her karışma, her karar verme anını öne çıkaran bir yapı-söküm. Bir yanda fenomenoloji ve öte yandan onunla asla buluşmamış Varlık bilimi. Dışarıdakinin dışarıdalığı olarak içerisi, içerinin dışarılığı olarak dışarısı arasında bir an olsun çözülmeden süren gel-gitler, gidişler ve özellikle de dönüşler. Bu esnada sürekli kaybolup sürekli ortaya çıkan şeyin Herakleitosçu büyüsü ve tam da sınırlarda, her şeyden, içeriden ve dışarıdan, olmuştan ve olandan bir parça taşıyan burada neyin ne olduğuna ilişkin hüküm vermedeki isteksizlik, kararsızlık ve yeniden başlama.
Derrida felsefesini mümkün kılan olanakların kendisinden çok önce, Aristoteles’ten başlayarak, Kant, Heidegger, Hegel, Nietzsche gibi düşünürler tarafından hazırlandığını iddia edebiliriz. Zaten düşünürün kendisi de kendi teorisini belki de bir ek, ilave [supplement] olarak bu düşüncelerin hareketine yadsınamaz bir parça olarak eklediğini, adına stratejik fayda olduğunu söylediği bir yöntem tarafından da söz konusu düşünürlerin geliştirdiği düşünsel aletleri kendi amaçları için kullandığını açıkça belirtmiştir. Kant felsefesi, eleştirel felsefe olması itibariyle, bilginin daima ancak kendisini var eden olanakları bilmek olduğuna dayalı olarak yorumlanabilirse, Derrida’nın hareket zemininin de temel olarak burada kurulduğunu söyleyebiliriz. Derrida’nın felsefesi, belirli bir hareketi daima olanaklar içinde belirlemek ve gerçekleşen olanağın diğerleriyle ilişkisi içinde olanak halini alabileceği üzerine kuruludur; deyim yerindeyse iki düşünceyi birleştiren düzlem olanağın olanağıdır. Buradan Derrida’nın Kantçı bir felsefeci olduğuna “karar vermek” için bir nedenimiz yoktur. Ancak Derrida’nın, temel olarak Kantçı bir gelenekle felsefeyi başlattığını söylemek mümkündür.
Diğer tüm düşünürler, Derrida için birer stratejik okumadır. Nietzsche dâhil olmak üzere Kant dışındaki tüm filozoflardan Derrida iki şekilde faydalanır: Birincisi Nietzsche örneğinde olduğu gibi onların düşünme aparatlarını kullanır ve ikincisi de filozofların düşünce döngülerini kendi düşüncesinin ortaya çıkaracağı şeyin bir zemini kılar, kendisini onlara ekler ve farkı göstererek kendisini türetir. Hegel’in içerisi-dışarısı yorumu, Heidegger’in varlıkbilimsel-Varlık veya onto-teolojik nitelemeleri, Levinas’ın Başka tartışması bunların örneğidir.
Derrida’nın filozoflara eklenip onlardan ayrılması felsefesine içkin bir tutumdur. O başlangıçta bir Nietzscheci’dir, ancak Nietzscheci olmanın çoklu tanımı vardır. Derrida’yı Nietzscheci kılan tavrı hangisidir? Ebedi dönüş düşüncesini kendisine dayanak ederken Derrida’nın, ontolojik bir metafiziğe göz kırparken yakalanan Derrida’dan daha Nietzcheci olduğu söylenebilecek midir? Derrida’ya göre Nietzscheciliğin ölçütü aynı zamanda, onun tavsiyesine uyarak, ondan ne kadar ve ne yönde uzaklaştığınızdır da. Bu yüzden Derrida’nın yorumu, her zaman, son hükmü vermeyen, kökenle ilgilenmeyen, geçiş anında, ortaya çıkma ve kaybolma anında, sadece içerinin ve dışarının değil de bizzat olmanın ve olmamanın sınırında işleyen bir nitelik kazandığında, burada çifte bir varoluş gündeme gelecek ve Derrida hem Nietzscheci hem de Nietzscheci olmayan bir düzleme oturacaktır. Bu çiftli yerleşme, düşüncenin tümü için geçerlidir. Aynı tutumu, Derrida’nın bazen gizli bazen açık Platon okumalarında da görebiliriz. Derrida kimi yerlerde Platon’un Parmenides ve Sofist metinlerini anar ve onlar üzerine konuşurken kimi yerlerde de bu metinlerden bahsetmediği halde, özellikle de différance kavramını açıklarken, doğrudan bu diyaloglardan tanıdığımız düşünme biçimlerini kullanmakta, düşüncenin soyut hareketini takip etmeye çalışmaktadır. Bu anlamda Derrida düşüncesi bir düzlemde daima nesnesinin, aparatının şeklini alır ve Nietzscheci, Platoncu, Heideggerci vb. görünürken diğer yüzeyde bu düşüncelerin kendi hareketlerini göstermek amacıyla onlardan ayrılır ve böylece kendisi olarak ortaya çıkar: Bu ortaya çıkma anı, ayrımdır, ayrım farklılığın işaretidir, ayrım, oluşun ispatıdır.
Bu anlamda Derrida’nın okuyuşu metafiziğin hemen sınırlarında metafizik/ontolojik bir nitelik kazanma riskiyle karşı karşıya gelir.  “Burada” olan ve bu buradalığı zamansal ve mekânsal olarak kazanması, différance’ın ontik özellikleri olurlar.  Différance burada olarak, bunu hem zamansal hem de uzlamsal düzeyde yaparak, arkasında iz bırakarak, kendisini belirterek ve silinerek, iz olarak ve başka bir şeyin izi olarak var olur ve yok olur, ortaya çıkar ve kaybolur ama onun mekanı zamansal olarak şimdi uzamsal olaraksa buraıdır. Ancak bu şimdilik de bir bulunmama halidir ve az önce kaybolmuş olduğunu, biraz önce burada olduğunu ama şimdi yitmiş olduğunu, ondan tek kalanın, şimdi az önce burada olmuş olduğu biçimindedir. Bu yüzde différance aslında hep yakın geçmişin bir izini taşır ve Derrida onun zamansallığını sürekli vurgular.
Ancak bu diffêrance’ın ontolojisi değil midir? Soruyu şöyle sorarsak, eğer différance’ın ontolojisini yapacak olsaydık onun şimdiliğinden ve buradalığından, yokluğundan ve varlığından söz etmemiz gerekmeyecek miydi? Tüm Parmenides ve Sofist diyalogları aynı işlevi gördüklerine ve ontik bir hesaplaşmının sınırını oluşturduklarına göre, Derrida’nın düşüncesinin çift yönlerinden birinin de metafizik olduğunu öne süremez miyiz?
Derrida bu ihtimalden hiç de rahatsız görünmemekte ve aksine keyifli bir şekilde bu çifte konumu onaylamakta ancak son onaylamayı ertelemekte, zamana bırakmakta, karar vermemektedir. Karar vermek, epistemolojik düzeyde imkansızdır. Ne yapılırsa karşıtı da yapılmış olacaktır. Oluşun yakalandığı veya bizzat içinde cereyan ettiği ikili oluşumdan Derrida sadece sakınır ve son sözü söylemez. Hareketin kendisi olunamayacağına göre ancak ona eklenilebilir ve böylelikle hareketin tersine çevrilmesine eşlik edinilir. Burada hareket tersine çevrilmez basitçe, aksine hareket zaten tersine çevrilmenin hareketidir.
Bu nokta, Nietzsche’yle bağıntısına geçmeden önce, Derrida’nın felsefi olmasa bile felsefesinin taşıdığı edebi tat nedeniyle, beslendiği bir diğer kaynağı daha itiraf eder: Rousseau. Rousseau, pek çok diğer filozof gibi, Derrida’nın zaman zaman birlikte düşündüğü bir isim olmanın ötesindedir. Rousseau’nun dil bilimle ilgili söylediği şeyler Derrida tarafından pek çok metinde işlenirse de onu Rousseau’ya (belki Dostoyevski’ye de) yaklaştıran tutumu, itiraf etmesi, karar vermeyen (Pascal) Derrida felsefesinin kendisinin çok olduğundan, bir olmadığına, içinde korkan bir çocuk olduğundan, hiçbir zaman ne yapacağını ve kendisine tanıklık etmeden başka bir şey yapmadığına kadar sürekli itiraflarda bulunmasıdır. Foucault’un da açık yürekliliğini defalarca vurguladığı bu özelliği bir anlamda Derrida’nın üslübudur. Ancak aynı zamanda felsefesini üzerinde ilerleteceği, düşüncesini yontacağı kalıp ve zemini de hazırlar. İtiraf, ispata dönüşür ve itiraf etme biçiminde ortaya çıkan düşünüş tarzı ve kimin karar verdiğini ortaya çıkarma amacı, bu itiraf pratiğiyle sürekli beslenir ve güçlendirilir. Örneğin İstanbul Mektubu’nda Derrida mektubun sonlarına doğru şöyle diyecektir: “Ben aslında hiçbir şey olmaması için yalvarıyorum.”[1] Yine ünlü düşünür bir seminerine şöyle başlayacaktır: “Birden defa özür diliyorum sizden. Konuşmak için daima birden fazla olmak gerekir”.[2] Derrida’nın re-aktif ve olmamakta ısrarcı felsefesi için çok önemli itiraflar değil midir bunlar?
Nietzsche düşüncesi ile Derrida düşüncesinin bir aradalığını iki düzlemde ele almak gerekir. Bu düzlemlerden birincisi Derrida’nın Nietzsche’yi nasıl yorumladığı ve ikincisi de Derrida’nın Nietzsche düşüncesinden nasıl ve ne oranda faydalandığı, kendi düşünce hareketinin içinde ne kadar Nietzscheci kıvrım taşıdığı olmasına dönüktür.
Birinci düzlemde Derrida rahattır. Nietzsche yorumunu, Heidegger’in Nietzsche yorumuna karşı çıkarak geliştirir ve Nietzschelerden söz eder. Ona göre bütüncül, tek bir Nietzsche yoktur; Nietzscheler vardır. Nietzsche’nin kim olduğu sorusu yanıtlanabilir ve muhtemelen pek de gerekli bir soru değildir. Bunun yerine önemli olan Nietzsche’nin isimleri ve bu isimler arasındaki harekettir. Nietzsche’nin çokluğu ve kendini ele alışı zaten tarzı ve üslübunda mühürlüdür ve temsil edilemez. Kaldı ki Nietzsche, kendisinden farklılaşılmasını talep eden bir düşünürdür. Dolayısıyla Nietzsche’yi sistemlileştirmek ve bir ana-bütünden söz etmek oldukça risklidir. Ona göre Heidegger güç istenci ve ebedi dönüşü Nietzsche’nin sistematik bir okumasının iki temel unsuru yapmakta ancak böyle yaparak bizzat kendisi kaçtığı metafiziğin tuzağına düşmektedir.  Nietzsche’yi kurtartırken, Nietzsche’yi kaybetmektedir.[3]
İkinci olaraksa Derrida Nietzsche düşüncesinin yapı taşlarından genel olarak beslenir. Yapı-söküm soykütükle, farklılık ise ebedi dönüş düşüncesiyle birlikte okunabilir ve okunmalıdır da. Burada Nietzsche’nin pathos of distance/ uzaklık pathosu ve ebedi dönüş kavramları, Derrida için özel bir işlev kazanırlar.
Öte yandan Derrida, Nietzscheci düşüncenin bir tersine çevirme hareketi olduğunu ve bu üslubu benimsediğini belirtir. Dolayısıyla Derrida’nın felsefesi üslup olarak da Nietzsche felsefesinin izini taşır. Son olarak özellikle Pharmakon’da vurguladığı üzere Nietzscheci semptomolojik okuma da Derrida’nın düşüncenin hareketini takip ettiği önemli kaynaklardan birisidir.
Derrida okumasının felsefe tarihinde sınırlarını belirlerken ona getirilen en önemli eleştiri ise Michel Foucault’un eleştirisi olsa gerektir. Foucault, Deliliğin Tarihi üzerine Descartes okumaları nedeniyle tartıştığı Derrida’nın felsefesinin analizini yapar. Bu analiz, Derrida düşüncesinin metafizikle dansı, veya amiyane tabirle kırıştırmasının, yüzeylerini ve sınırlarını belirlemek için önemli bir kaynak olacaktır.
DERRIDA FELSEFESİ İÇİN BİR PROTOTİP: DIFFERANCE
Derrida’nın Différance kavramı düşünürün düşünce tarzını anlamak için çok elverişli bir örnek sunar. Derrida, daha sonra açıklayacağı nedenlerle kelimedeki e harfini a ile değiştirmiş şimdi de bu “yazılan ve okunulan ancak işitilmeyen” grafik müdahalenin yarattığı sonuçlara odaklanmıştır. Söz konusu “grafik müdahale”, yazılmakta ya da okunmakta ancak işitilmemektedir. Tam burada onun için “mezar” ve “suskunluk anıtı” işlemeye başlar, onda bir ölüm ekonomisi işler. Derrida için mesele bu “gizemi” çözmektir.[4]
Ayrım sadece fonetik bir mesele değildir. Aksine, Derrida’ya göre, dilin fonetik yapıyı ancak onun karşıtı olan duraklama, noktalama işaretlerini içine aldığında kurulabildiği görülmektedir. Dolayısıyla sorun fonetik yapı değildir, zaten fonetik yapı mümkün de değildir. Derrida’nın eklediği a’nın vurgulanamazlığı ve ele geçmezliği, konuşulmaya çalışılsa bir text’e (doku özelliği taşıyan metin) gönderme yapacağından, yazının kullanılması gerektirmektedir.
Karşımızdaki durum aşağı yukarı şudur: Fark, belirmiş ve kaybolmuş gibidir. Varlığı ve yokluğuna karar verilemez, orada olduğu da olmadığı da söylenemez olandır. Her söylemin dışarıda bıraktığı, ancak onun sağladığı avantajla kendini var ettiği, ve kendini var ederken de, fonetik yapının imkansızlığını tanıtlamada görüldüğü üzere, tam karşıtını içeri aldığı şeydir. Derrida, ayrımı belirginleştirmek için reffér()nce kelimesiyle oyunu sürdürür. Evet bu şekilde yazıldığında bile ne olduğu anlaşılmakta oradaki eksin harfe rağmen kelimenin bütününün taşıdığı anlam demeti gözümüzün önüne gelmektedir. Derrida’ya göre artık “felsefenin kurucusu olan karşıtlığa direnen bir düzene gönderme yapmak gerekir”.[5]
İşte e yerine kullanılan a’nın bizi getirdiği yer burasıdır. İçeri alma edimlerinin tespit edilmesi yoluyla, düşüncenin izlediği yolun çoklu bir haritasını çıkarır ve kendisiyle birlikte kocaman bir alet setini de getiren içerilenler bu haritalar içinde bambaşka güzergâhlar ortaya çıkarır. Bu durum, ilk özelliği geçici/zamansal olması olan kavramın ikinci özelliğini de, “tarih yapmaya çalışmayan” bir demet oluşunu da açıklar.
Şimdi artık différance kavramının yaratılmasının yarattığı kriz ortaya çıkmış, sınırlar belirginleşmiştir. Bir bütün üzerinde hüküm süren, hakkında nihai karar verilemeyen, söz ile yazı arasında bir yere yerleşirler. Bu yer aynı zamanda tam da felsefe ile kurucu karşıtlığı arasındaki yerdir, bu yer bir arkhe-yer’dir. Kendisi belki yoktur ama bütünde vardır. Derrida’nın deyişiyle “olan bir şey değildir, ne olursa olsun bir burada-olan değildir; ve böylece onun olmadığı bütün her şeyi vurgulayacağız, yani bütünü”.[6]
Böylece différance kavramı, onu düşünmenin yöntemleriyle beraber gelir. İçeri alma edimlerinin semptomlar olarak kabul edilmesi ve semptomları harekete geçiren ekonominin genel yapısına sirayet etmek, bu yeri ilk-yer, arka-yer, neredeyse “yer”in ideası haline getirir. Bu yüzden différance üzerine düşünmek, bir içeri alma, kapamaya çalışma oyununu oynamak için gerekli aparatları üretmek demektir. Bu aparat, bir şeyin ilkeleriyle ilişkisini serimleyen yapı-söküm tarafından işletilir.
Différance kavramıyla yapı-söküm arasındaki simetrik ilişki, iç-dış karşıtlığı şeklinde de okunabilir. Kristeva ile söyleşisinde Derrida, metafizik düşünceden kurtulabileceğimizi sanmadığını söylerken, dışsallaştırımdan söz eder ve içeridekinin nasıl dışarıda kurulduğunu anlatır. Buna göre différance iç-dış karşıtlığının salt yapısıdır ve bu yüzden asla indirgenemez.[7] Bu yüzden yapı-söküm de bu içsellik-dışsallık ilişkisinin durumlarının gösterilmesi işlevi görecektir. Derrida’ya göre gösteren ve gösterilen arasındaki ilişki her zaman duyulur ve kavranılır olan arasındaki ayrımı sürekli olarak yeniden üretecektir. Dolayısıyla, bulunduğumuz yer, bu arkhe yer tam da bu ayrımın, Platoncu ayrımın, türediği yerdir.
Zeynep Direk’e göre de différance her yapının kısıtlı ekonomisini olanaklı kılan ve onun tarafından gizlenen dinamik bir oyun değildir yalnızca. O aynı zamanda fazlalık üretir, yapı-sökümün olanaklarını içinde taşır. Burada söz konusu olan şey ikili bir différance ekonomisidir. Bu ekonomilerden birisi karı yaratırken diğeri de karı ıskalar. İki tane olduğundan karar vermek mümkün değildir. Yapı-sokümcü çifte oluşmalar çeşitli felsefi bağlamlarda bu iki differance arasındaki ilişkinin izini sürerler ve bunu korunum ve dağılma hareketleriyle açıklarlar.[8]
Kavram üzerine düşünmenin ikinci boyutunu onu gerekçelendirme çabası oluşturur. Bu harf değişikliğinin gereği nedir? Derrida gerekçelendirme esnasında kavramın olanaklarını ontik olarak ifade etmenin sınırlarını zorlar. Derrida’ya göre différance sözcüğüne köken teşkil eden différer fiili birbiriyle alakasız iki duruma işaret eder. Bunlardan birincisi bir zamansallık belirten erteleme, askıya alma edimi diğeriyse ayrım, farklı olma, özdeş olmama anlamına gelir. Derrida’ya göre différance kelimesi bu iki anlamı birden kapsamıyor, zamansallık mefhumu ortadan kayboluyordu. Orada bir a varsaymak, bu zamansallık nosyonunu da devreye sokuyordu.
Gerçekten de orada bir a olması, kelimenin geri kalan tümüyle aynı konsepte vurgu yapıyor olsa bile, her şeyden önce zihinlerimizde kelimenin değiştirilmiş olduğunu bize söyler. Orada bir şey olmuştur, işareti oradadır, olan şeyin kendisi yoktur ama izini bırakmıştır. Bu şu anda olan bir şey değildir, ama şu andan önce bitmiş bir şeydir ve bunun ispatı da iz olarak a’nın kendisidir.
Derrida burada différance oyununun buradalıkla olan ilişkisinden söz edecektir. Heidegger devreye girecek ve giderek Derrida’nın daha çok konusu olacaktır. Buradalık kavramını zamansal ve uzamsal oluşuyla açıklayan ve onu bu ikilik üzerine oturtan Derrida, artık ontik felsefenin sınırları içindedir. Ancak kendisiyle tutarlı kalmayı başarır ve bir hükümde bulunmaz, kararını erteler, ancak bu olanağı sonuna kadar güçlendirir.
Différance kelime oyunu böylece iki anlam birden üretmiştir. Birinci olarak bu kelime oyunu söz ile yazı arasında özel bir yer ortaya çıkarmış ve oraya yerleşmiş ve gözden kaybolmuş, ama izini, tarzını bırakmıştır. İkinci olarak sembolik bir anlam kazanmış ve dil içindeki bütün söylenmemiş mümkünleri temsili haline gelmiştir. Bu yüzden daima çoğul bir geçişin olanağını taşır.
“Zamanlama olarak différance, uzamlaşma olarak différance. Bunlar nasıl bir araya geliyorlar?”[9] Derrida bu soruyu sorduktan sonra im ile şey arasındaki ilişkiye işaret eder. Eğer im varsa şey burada değildir, im şeyin yerini alır. Öyleyse işaret ya ada im ayrı(m) konmuş (différé) buradalıktır, ertelenmiş şimdi, yerinden ayrılmış burasıdır. O halde différance’a ilişkin iki sonuç çıkarılabilir. Birinci olarak différance buradalık kavramı altında açıklanamaz ve ikinci olarak da burada-yokluk veya eksikliğin yetkisi de bunun yerine soru konusu yapılabilir. Derrida bu iki belirlemenin altından şu belirlemeyi yapacaktır:
           Şimdiden öyle görünüyor ki böylece gelip dayandığımız soru türü diyelim ki Heidegger türündendir ve différance bizi ontiko-ontolojik (varlık-varlıkbilimsel) ayrıma vardırmışa benzemektedir… Yalnızca şunu söyleyeceğim: artık buradakinin çevreninde düşünemeyeceğimiz zamanlama – zamanlaşma olarak ayrımla, Heidegger’in Sein und Zeit’de varlık sorununun transendental çevreni anlamında zamanlaşma üzerine söyledikleri, yani onu buradakinin ya a da şu – anın geleneksel ve metafizik egemenliğinden kurtarılması gerektiği arasında yakın bir iletişim vardır, her ne kadar bu tüketici ve vazgeçilmez bir biçimde zorunlu olmasa da[10]

Buradalık noktası, Derrida’ya göre, différance’ın artık kavram değil de kavramsal süreç ve dizgenin olanağı olduğu noktadır. Çünkü o, imlenenin olmamasına rağmen dizge işlemektedir çünkü her kavram belirli bir bağlam veya bütüne gönderme yaparak işler. O ayrımın etkilerini üretmeye devam eden bir oyunun devinimidir. Differance, içi dolu-olmayan, yalın-olmayan kaynaktır, yapılı ve ayrı(m) koyan kaynaktır. Bu nedenle tam olarak kavram değildir.[11]  
Différance sözcesinin Derrida’da oynadığı rolü daha tam olarak görmenin yolu ise Différance’ın zamansallığına vurgu yapar. Gerçekten de Derrida için zamansallık önemlidir. Şiddet ve Metafizik’te özne – nesne karşıtlığını besleyen mekânsal iç – dış çiftinin gerçekten de tümüyle mekânsal bir çift olup olmadığını sorar.[12] Heideggerle olan Nietzsche tartışması da yine bu zaman mefhumundan köklenir. Derrida söylemekte ancak imlemektedir: eğer zamandan söz edilecekse, zamanlardan söz edilmelidir. Eğer bir arkhe-yer varsa bir arkhe-zaman da olmalıdır. Ancak bu yargı, Derrida felsefesinin izsel niteliğine işaret eder. Okunamadan silinir. Derrida kendisiyle savaşa devam eder.
DERRIDA VE NIETZSCHE
Derrida Différance düşüncesi için “Nietzsche’nin kültüre, felsefeye ve bilime buyruk verdiği her yerde metafiziğin dilbilgisi dizgesinin karşısına koyduğu ayrımlı güçlerin ve güçlerin ayrımlarının, etkin, deviniş halindeki uyumsuzluğu olduğunu söyleyebiliriz” ifadesini kullanır.[13] Bu ifade aslında Nietzsche düşüncesine ilişkin ancak yüzeysel bir nitelemedir. Evet Derrida’nın différance kavramı da yapı-söküm mantığı da Nietzsche felsefesinin genel çerçevesine uygundur; ama önemli olan bunun ötesinde, Derrida’nın geliştirdiği bu kavramların ne ölçüde Nietzsche felsefesinden yapıldığını ve ne ölçüde uzağına düştüğünü tespit etmektir.
Yine Derrida, Nietzsche üzerine değerlendirmeleri bulunan Otobiyografiler: Nietzsche’nin Öğretimi ve Özel İsim Politikası, İmzaları Yorumlamak (Nietzsche/Heidegger): İki Soru, Mahmuzlar: Nietzsche’nin Üslupları, Nietzsche ve Makine gibi makalelerinde Nietzsche düşüncesiyle ilgili görece yüzeysel yorumlarda bulunmuştur. Bu makalelerde Derrida genel olarak iki şey yapmıştır. Birinci olarak Heidegger’in Nietzsche’yi metafizikçi ilan eden ve Nietzsche’yi bir bütünlüklü düşünce sistematiği olarak okumasına tepki göstererek Nietzscheler’den söz etmiştir. Derrida ünlü “şemsiyemi unuttum”[14] notundan yola çıkarak bağlamın, bütünlüğün vurgulandığı bir izlek olarak karşımıza çıkar.
Derrida bu makalelerde Nietzscheci düşünceyle kendi düşüncesinin taşıdığı paralellikleri özetler. Örneğin her ikisi de geleceği kapalı olmayan metinlerdir, ikisi de her şeyi yorum olarak görmekte ve semptomatik okumaya tabi tutmaktadır.
Derrida bu metinlerde soyküğün arkhe-etik olduğunu yani etik olanı açıklamak için onun arkasında bir yere işaret ettiğini söyler.[15] Bu açık olarak kendi différance kavramını da Nietzscheci hareketi izleyerek oluşturduğunu gösterir. Ancak daha açık sormak gerekmektedir. Derrida’nın izlediği Nietzscheci hareket neydi?
Nietzsche Ahlakın Soykütüğü Üstüne’ de bir uzaklık pathosu’ndan söz eder.[16] Ona soylular değerler yaratmak ve onlara adlar koymak için bu uzaklıktan faydalanmışlardı. Bu pathos, aslında değerler arasındaki hiyerarşinin zeminini oluşturur. Burada Nietzsche soyluluk ve uzaklık kavramlarını birlikte kullanarak, mesafe ile değer arasında bir ilişki işaretlemiştir. Yine Beyond Good and Evil’da Nietzsche bu mesafeden söz etmiş bu kez bu uzaklık pathosu olmaksızın iki insan arasında bir değer hiyerarşisi kurmasının mümkün olmayacağını söylemişti.[17]
Derrida’nın düşüncesi de, devinimi işaretlemenin bir aparatı olarak, daima iki konum arasındaki mesafenin ölçülmesi değilse de belirlenmesi üzerinde durur. Fark, aynı zamanda mesafedir. Bu mesafenin oluşumu, başka mesafelerin kat edilmesi, başka olası mesafelerin açığa çıkarılması gibi genel bir ekonominin içine yerleşir Derrida düşüncesi. Différance, zaten böylesi bir mesafeyi oluşturmanın anlamıdır ve onun aracılığıyla bir değerleme yapılabilmektedir. Dolayısıyla Derrida’nın différance düşüncesi sadece Nietzsche’nin metafizik karşıtı kaygılarını tatmin etmekle kalmaz, bizzat onun işaretlediği bir alanda cereyan eder.
Derrida’nın mesafe ve uzaklık kavramlarıyla, Nietzsche bağlamında, iştigali bununla sınırlı kalmaz. Yine Beyond Good and Evil’da Nietzsche, tüm Derrida felsefesini özetleyebilecek bir ifadede bulunur. Buna göre Nietzsche, Düşünüyorum dediğinde ispatlaması zor, belki de imkansız bir dizi cüretkar iddia bulduğunu, örneğin Düşünen’in içinde düşünen bir şeyin olmasının zorunlu olduğunu, düşünmenin bir neden olarak düşünülen bir oluş kısmında işleyen bir etkinlin olduğunu, bir “ego” olduğu ve nihayet onun zaten düşünce tarafından tasarlanacak şekilde belirlendiğini, düşünen şeyin ne olduğunu bildiğini iddia etmiş olacağını düşünür. Eğer onun henüz içinde ne olduğuma karar vermediysem, olmakta olanın sadece bir istenç mi yoksa bir his mi olduğuna hangi standart karar verecektir, diye sorar. Kısaca “Düşünüyorum” demek, onun ne olduğunu belirlemek için, şu andaki durumumu kendimin diğer durumlarıyla kıyaslamamı gerektirir; ancak ben bu kıyas anında zaten bu “bilginin” geriye dönük bir bağlantısıyla kurulmuş olurum.[18]
Burada Nietzsche düşüncesi, bir tür mesafenin belirlenişi ve belirleyeni belirleyen olmak üzere iki işaret arasında bir yorum döngüsü oluşturur. Söz konusu olan mesafelerin varlığı, nasıl oluşturulduğu, nasıl işlediği ve işlemeyi nasıl bıraktığı gibi sorulardır. Burada Nietzscheci analiz uzamı açılır. Mesafeler belirlenir ve hareketleri çerçevelenir.
Öte yandan Derrida’nın Nietzsheci düşünceyle olan ilişkisi temel olarak konuşan özne ve benlerin çokluğunca belirlenir. Tüm différance düşüncesi gelip bir noktada bağlanmaktadır: Konuşan kimdir? Gerçekten de Derrida’yı İstanbul’dan dostuna mektup yazarken içindeki korkan çocuktan bahsettiren[19], Nietzsche üzerine söyleşisinde düşünürün “birinci kendi” ile “ikinci kendi”[20] arasında yaptığı ayrıma dikkat çeken Derrida, aslında düşünürken daima bu benler arasındaki mesafelerin dönüşümünü mevzu-bahis etmektedir. Bu anlamda yapı-çözüm, bu dönüşümlerinin içeriden açılması olarak, dikey olarak kazan ve geriye doğru ilerleyen, geçmişi bugüne getiren bir soy-kütüğünün, arkeolojinin yerine, aynı hareketi zamanda değil de uzamda, dolayısıyla dikey değil de yatay ve paralel olarak yapan ve belirlediği mesafelerin nasıl belirlendiğine odaklanan bir yönteme meyleder. Ancak Derrida tarih yazmamak için bu mesafelerin tarihine değil de oluşuna, onları mümkün kılan “arkhe-yer”e odaklanmak ister. Ona göre Nietzsche’de de arkhe-etiktir. [21]
Derrida, Bir Japon Dosta Mektup’unda yapı-sökümün Japoncaya nasıl çevrilebileceği üzerinde durur ve onu anlamasına yardımcı olmak amacıyla çeşitli tariflerde bulunur. “Bana göre, yazmaya çalıştığım ve çalışmakta olduklarıma göre bu sözcük, içinde yer değiştirdiği ve daha başka bir çok sözcükle, örneğin “yazı”, “iz”, “ayırım”, “ek”, “kızlık zarı, evlilik”, “ecza”, “kesilen ilk parça, oynanılan ilk kart”, “parergon”, vb. gibi, belirlenmeye açık olduğu belli bir bağlamda iş görür. … Burada ekonomik olmak amacıyla yalnızca adları saydım. Aslında metinlerimin bazılarında bu sözcükleri belirleyen cümleleri ve cümle zincirlerini de sıralamak gerekirdi. Yapıçözüm ne değildir? Herşey! Yapıçözüm nedir? Hiçbir şey?”[22]
Aynı yerde Fransız düşünür yapı-söküm kavramını kendisine esinleyen unsurun Heideggerci Destruktion kelimesi olduğunu belirtmiş ve yapı-çözümün sadece olumsuz bir eylem olmadığını bir bütünün nasıl kurulduğunu göstermek için onu yeniden kurduğunu söylemektedir.
Niall Lucy de çalışmasında yapı-sökümünün bir kendini sökme edimi olduğunu ve içeri-dışarı ilişkilerinde ne olduğunu görmemizi söyleyen şey olduğunu savunur. Farklılıklar oyununu kaydeder ve gösterir, o sadece farkı değil farkı mümkün kılan mesafeyi de gösterir. Hem aktif hem de pasif şekilde var olur.[23]
İçerideki ile dışarıdaki arasındaki oyun Derrida’nın eklenti, iz ve tekrar kavramlarının izini sürmek için de elverişli bir alandı. Derrida’ya göre eklenti olmasaydı içerideki ve dışarıdaki arasındaki fark da mevcut olmazdı.[24] Bu konunun izini sürmek için en elverişli metinlerden birisi de Platon’un Eczanesi isimli metindir. Burada Derrida kendi düşünüşünün bir prototipini sunar. Metnin sorunu yazının pharmakon işlevidir. Hem deva hem de zehir, dolayısıyla hem olumlu hem de olumsuz oluşudur. Bu ikilik üzerinde Derrida Pharmakon olarak yazının alabileceği tüm anlamları sınar ve iki oluşluluğun, içe almalar ve dışlaştırmaların izini sürer. Baba katliyle birlikte bir ikilikler uzamı açılır: Hakikatsizlik hakikattir. Mevcut olma mevcudiyettir. Différance kökensel mevcudiyetin ortadan kayboluşu, hakikatin hem imkanı hem de imkansızlığıdır. Aynı anda mevcut-var olanın hakikati içerisinde, ortaya çıktığı anda ikiye bölündüğü anlamına gelir. Özü itibariyle kendi ikileşmesinin imkanı olarak ortaya çıkar.[25]
O halde Derrida ile Nietzsche arasındaki ilişki de bir yönüyle tümüyle belirlenmiş olmaktadır. Nietzsche ile Derrida arasında, Derrida’nın ifade ettiği türde bir stratejik faydalanma ilişkisinin ötesinde bir ilişki vardır. Derrida’nın iki temel hareketi différance kavramı ve yapı-söküm, tümüyle Nietzsche uzaklık pathosu ve soykütük yöntemi üzerinde ilerler. Üstelik Derrida, Nietzsche gibi anti-metafizikçi, çoğul bir düşünceyi dile getirmektedir. Dolayısıyla Derrida’nın düşünme uzamının Nietzscheci bir düşünce aparatı olduğu söylenebilir.
Yukarıda, Nietzsche düşüncesi ile Derrida’nın düşüncesi arasındaki kurucu benzerliğin uzaklık pathosu düşüncesi olduğunu söylemiştik. Derrida, Nietzsche’de üslup sorunu üzerine kaleme aldığı bir metinde de uzaklık meselesinden ve mesafe kavramından sıkça söz eder. Konu üsluptur ancak Derrida kadından söz eder ve Nietzsche’de kadının uzaktan etkisine dikkat çeker. Derrida’ya göre bu analizde uzaklık kadının güç unsuru olarak karşımıza çıkar. Bu uzaklık hem onun cazibesinin efsununa karşı korunmak hem de ona yenik düşmenin bir birimidir. Uzaklığın korunması zorunludur ancak erkek uzaklığı korumayı başaramaz. Derrida için bu durumun anlamı, kadının belirlenebilir bir kimlik olmamasından kaynaklanır. O uzaklığın çok derin yarığıdır, uzaklığın uzaklaşmasıdır, aralığın kesintisi, uzaklığın kendisidir. Dolayısıyla kadının özü yoktur, belirleyen şey tam da uzaklığın kendisidir: “Ve körleşen felsefi söylem, bu sığ sulara saplanıp kalır ve bu dipsiz derinlikler altında kendi enkazına savrulur.”[26]
Tüm bunlar, söz konusu mesafelerin kat edilmesinin serimlenmesi olarak yapı-sökümünü anlamlandırma yönündeki görüşümüze de uygun düşmektedir.
Derrida ile Nietzsche arasındaki düşünsel yakınlığın bir diğer kavramı da ebedi dönüş düşüncesi üzerinde ilerler. Buna göre Derrida sürekli olarak tekrar eden bir tekrardan söz eder. Bu Nietzsche’nin ebedi dönüş fikrinin bir yansıması olarak görünür. Tekrar düşüncesi, fark meselesiyle de oldukça yakından bir ilişki içinde ele alınır ve izin silinip yeniden belirişi, farkın işareti ve buradalığı olarak önem kazanır. Bu yüzden Nietzsche’deki ebedi dönüş düşüncesinin bir benzeri Derrida’da tekrarlanır. Ancak bu ilişkinin üst-sınırı nerededir ve nerede birbirinden ayrılmaktadır? Bu konuda bir belirsizlik olduğu söylenebilir. Buna göre yapı-sökümün bir tekrar hareketi olduğu ve kendini onaylama, Nietzscheci yıkımı onaylama mefhumunu dile getirdiği vurgulanır. Görünüşe bakılırsa Otobiyografiler makalesinde Derrida bunu dile getirmektedir. Ancak onaylama olarak çevrilen affirmation kavramı çerçeveleme gibi başka anlamlar da taşıdığından bu çevirinin ne kadar sağlıklı olduğu tartışmalıdır. Üstelik Zeynep Direk gibi yorumcular Derrida yorumlarında bu noktadan hiç bahsetmeksizin, hem Ali Akay hem de H. Ünal Nalbantoğlu makalelerinde bu noktaya vurgu yapmakta, Nalbantoğlu Bir Japon Dosta Mektup isimli makaleye göndermede bulunmaktadır. Buna göre yapı-söküm düşüncesi, tüm yıkıcı faaliyetinin sonunda doğası gereği onaylayıcı bir edim oynar.
Derrida Otobiyografiler isimli metninde Nietzsche’nin Ecce Homo metnine dayanarak ebedi dönüşün arkasından gelen Nietzschelere dayanarak, Nietzsche ile imzası arasındaki ilişkiyi, mesafeyi, Nietzschelerin çoğulluğunu belirtir. Ona göre ebedi dönüş bütün olayların başka bir yoldan oluşmalarına izin vermemizi gerektirir.[27] Yine Derrida, Heideggerle Niezsche üzerine tartışmasında, Heidegger’in aksine ebedi dönüşün bütünlük hakkında bir düşünce olmadığını söyler. Ancak Heidegger onu bu şekilde ve üstelik güç istencini de bunun ilkesi olarak yorumlar. Dolayısıyla Derrida’ya göre Nietzsche metafizikçi ilan edilemez. Burada söz konusu olan bütünlük fikrinin değeridir. Derrida’ya göre Nietzsche’de diyalektik dolayısıyla karşıt da yoktur. O parçada bütünü (içeride dışarıyı) içererek tüm bu kaygılardan özgürleşir. Derrida Heidegger’in ebedi dönüş düşüncesini reddettikten sonraysa şunu söyler: Bu yeniden olumlama neden yalnızca bir yıkımın sarsıntısı aracılığıyla bir geleceğe sahip olabilir? Ancak bu hiç de bir soru değil; aksine gerçekleşmekte olanın bizi beraberinde götüren devrimin deneyimi.”[28]
Nalbantoğlu’na göre kurgu-söküm metinlerin kendisinden uzaklaşmasına yapılan bir mesafeye gönderme yapmaktadır, bu anlamda çözümleme veya analiz değildir. Çünkü onu sökümlemeye çalışmaktadır. Nalbantoğlu’na göre yeni bir okumaya beyaz bir sayfayla başlanamayacaktır ve Derrida’yı Kantçı eleştiriden ayıran şey budur.[29]
Oysa bu iddia Derrida felsefesi için sorunlu bir yapı teşkil etmektedir. Derrida’nın yapı-sökümünü bir başkalık deneyimi[30] olduğu şeklindeki nitelendirmesini göz önüne alırsak, yapı-sökümde bir onaylamadan söz edilebilir belki ancak bu ancak onaylanmamışın geçmişe dönük bir onaylaması olabilir. Aksine Derrida’nın karar verilemezlik mefhumu düşünüldüğünde, benler arasındaki mesafeyi hiyerarşileştirmemek mümkün olmadığından, bu hiyerarşi ancak yapı-sökümle aşındırılabilir ve bozulabilir olduğundan, yapı-sökümün bir onaylama olması ancak reaktif anlamda bir onaylama olacaktır.
Dolayısıyla Derrida düşüncesinin ebedi dönüş fikriyle olan ilişkisi daha çok tekrar üzerinde temellenmektedir. Niall Lucy Derrida sözlüğünde ‘Yes’ maddesine geniş yer vermesine rağmen sorunu ezeli dönüşün onaylamasından çok, tekrarla bağlantısı içinde vermiş, bir kez evet demenin her zaman evet demekle sonuçlanacağını belirtmiştir. Yine aynı sözlükte her kararın bir sürecin sonucu olduğu ve kararın verildikten sonra da tüm ihtimalleriyle birlikte yaşamaya devam ettiğini söyler. Karar, kendisi içinde bir karar verilemezlik yapısı ve aşaması taşır ve özellikle etik-politik konularda sorumluluk yaratır. Derrida’ya göre kararsızlık, karar verilse de kesilmez.
Bu nedenle Derrida’nın bu konuda tam olarak ne kastettiğini anlamanın yolu belki de ebedi dönüş düşüncesinin karşılığını Difféerance metninde aramak gerekmektedir. Burada Derrida, makalenin sonlarına doğru, Heidegger’in düşüncesinin tümünü différance kelimesindeki harf oyunuyla kat ettikten sonra terimin varlık teriminden daha yaşlı olduğunu iddia eder. Buna göre varlık hiçbir anlam taşımadığı ve bir anlam taşıması için sürekli varolan kılığına girmek zorunda kaldığından, aslında varlık ile varolan arasında hep bir mesafe bulunmasından ötürü Heidegger metafiziğin sınırları içinde kalır.
Var olan düzlemde artık Heidegger’in peşinde olduğu iz söz konusu değildir. Eğer bir iz varsa, bu izin izidir. Dolayısıyla iz silinişle birlikte ortaya çıkar ve siliniş izin var oluş tarzıdır. Tekrar, tekrarın tekrarıdır. Geri kalan her şey çeşitli anlamlarla doldurulmuş mesafelerdir ve içeri dışarı oyununda sürekli olarak çiftleşmek zorundadırlar. O yüzden metafizik metin bir coğrafya haritasına dönmüş différance düşüncesi onu baştan başa kat etmiş, mekanın arkasındaki bir mekana konumlanmıştır.[31]
Dolayısıyla karşımıza çıkan uzam, ontolojinin hemen kenarındaki bir uzamdır. Derrida ontolojik olanın uzamına geçmiştir. Zamansal ve uzamsal buradalıklarından hareket ederek, burada olmayanın dışında kaldığı şeyin bütün olduğunu gözeterek, différance’ın, kökeni itibariyle mesafenin olmasını mümkün kılan “arkhe-yer”in var olduğunu bulmuştur: “Asla kendini sunamayan(ın) iz(i), kendini asla sunamayan iz. Tmel varlıkbilimle fenomenolojiyi birbirine derinden bağlayan şeyin ötesindeki iz.”[32]
MICHEL FOUCAULT’UN DERRIDA ELEŞTİRİSİ
Derrida, Foucault’un Deliliğin Tarihi çalışması üzerine eleştirel bir makale ele alır ve bu makalede Descartes yorumu ve Deliliğin Tarihi’nin başkanın tarihi olup olmadığı üzerine yorumlarda bulunur. Bu kavraması güç metine Foucault iki farklı cevap verir. Derrida’ya Cevap ve Gövdem, Bu Kağıt, Bu Ateş isimli makalelerde Foucault bir yandan Descartes yorumu üzerinden Derrida’yla tartışırken öte yandan Derrida’nın felsefesine ilişkin tespitlerde bulunur.
Birinci olarak Derrida felsefesi, tüm söylemlerin yasasını bütünüyle elinde tutmaktadır. Bununla bağlantılı ancak bir diğer önemli nokta daha vardır. Derrida Foucault’un metnini felsefenin temelleriyle çelişik bulmakta, bu yüzden Foucault’un benzersiz hatalar yaptığını söylemektedir. Foucault ise bu tutumu, felsefeye karşı işlenen Hıristiyanca günah nosyonuyla yanıtlayarak, Derrida’nın felsefenin dokunulmazlığına ilişkin tavrına dikkat çekmekte bu nedenle de onu metafizik olmakla itham etmektedir.[33]
Foucault’un Derrida’ya ilişkin diğer eleştirisi felsefenin konumuna dairdir. Uzun olma pahasına alıntılarsak, hala çözülmemiş olan tekrar – ebedi dönüş konusunda da bize ışık sunabilecek bir bölümdür bu:
            Derrida’nın üçüncü postulatı [birincisi, her rasyonel söylem felsefeyle temel bir ilişki taşır, ikincisi bu tüm söylemlerin yasasını elinde tutan söyleme karşı benzersiz hatalar işlenmesi, bn.] felsefenin her olayın ötesinde ve dışında olduğudur. Felsefeye hiçbir şey olmamakla kalmaz, aynı zamanda, olabilecek her şey de felsefe tarafından önceden görülmüş veya içerilmiştir. Felsefenin kendisi, kökensel olmanın ötesine giden ve geriye doğru gidişinde tarihsel söylemlerinden her birinde söyleyebileceği her şeyi, sonsuza dek aşan bir kökenin tekrarından başka bir şey değildir. Fakat, bu kökenin tekrarı olduğu için tüm felsefi söylem otantik olarak felsefi olmak kaydıyla, bilgi, kurumlar, toplumlar vs. düzeninde meydana gelebilecek her şeyi kendi ölçüsüzlüğüyle aşar. Sadece felsefenin (ve başka hiçbir söylem ve pratik biçiminin değil) her türlü unutmanın ötesinde tekrarlayabileceği kökenin bu aşırılığı olayın elinden tüm önemini alır. Öyle ki, Derrida’ya göre, iki yüzyıl boyunca deliliğin tarihini oluşturmuş olan olaylar dizisine önerdiğim analizi tartışmak gereksizdir;;ve doğruyu söylemek gerekirse ona göre kitabım on binlerce kişinin kapatılması veya hukuk ötesi bir devlet polisinin örgütlenmesi gibi gülünç olaylardan yola çıkarak tarih yapmak istediğinden oldukça safdildir; kendisine platoncu aşırılığı tekrarlayan Descartes’ın felsefesinin tekrarını bir kez daha tekrarlamak rahat rahat yeterdi.[34]
Foucault’un Derrida’yı eleştirisi en radikal halini ise diğer metin, Gövdem, Bu Kağıt, Bu Ateş’te görülür. Foucault Derrida’yı bir felsefi sistemin en kararlı temsilcisi olmakla itham eder. Bu sistem, söylemsel pratiklerin metinsel izlere indirgenmesi; bir okuma için sadece işaretleri kalsın diye metinde meydana gelen olayların düşmesi; öznenin söylemlerde içerimleme kiplerini analiz etmemek için metinlerin ardındaki seslerin icadı; söylemsel partikleri gerçekleştikleri dönüşüm alanında yerinden etmemek için kökensel olanın metninde söylenmiş ve söylenmemiş olarak tahsis edilmesi.[35]
Niteleme oldukça serttir. Üstelik Foucault da bunun farkındadır:
 “Bunun bir metafizik, metafiziğin kendisi ya da metafiziğin söylemsel pratiklerin bu metinselleştirilmesinde gizlenen kapanışı olduğunu söylemiyorum. Çok daha öteye gidiyorum: Bunun çok görünür biçimde tezahür eden, tarihsel olarak çok belirli küçük bir pedagoji olduğunu söylüyorum.  Metnin dışında hiçbir şey olmadığını; fakat metin içinde, satır aralarında, boşluklarında ve söylemediklerinde kökenin yerinin hüküm sürdüğünü; dolayısıyla, “varlığın anlamını” buradan başka yerde aramaya gitmek gerekmediğini, bu anlamın kesin kelimelerde değil, karalama gibi kelimelerde, onların şifre anahtarında söylendiğini öğrenciye öğreten pedagoji. Tersine, metni sonsuza dek yeniden söylemeyi sağlayan bu sınırsız hükümranlığı ustaların sesine veren pedagoji.”[36]
SONUÇ YERİNE
Bu çalışmada Derrida’nın düşüncesi hem kendi içinde hem de Nietzsche düşüncesi içerisinde serimlemeye çalışıldı. Buna göre Derrida’nın différance sözcesi üzerinden geliştirdiği yorum üzerinden ortaya çıkardığı düşünsel aparat ele alınmaya çalışıldı. Bu aparatın, bir yönüyle, yapı-söküm, kurgu-çözüm, yapı-çözüm, dekonstrüksiyon gibi isimlerle ifade edilen bir hareketle, içerisi-dışarısı ekonomisine dayalı bir hareketle işlediği; bunun düşüncenin kendi hareketlerini serimlemek yoluyla ve yadsınmış tüm ihtimalleri geri çağırarak yapıyı aslında bir yeniden kurma biçimi olduğu ifade edilmeye çalışıldı. Okumamıza göre Derrida’nın bu düşünsel aparatı, Nietzsche’nin uzaklık pathosu olarak adlandırdığı mekanizmanın sunduğu bir olanak olarak da değerlendirilebilir. Değerler yaratmaya ve ad koymaya yarayan bu “uzaklık ve soyluluk” pathosu, aynı zamanda ortada bir mesafe olduğunun, bu mesafenin şeyle özne, şeyle şey ve özne ile özne arasında olduğu anlamına geliyordu. Bu anlamda Derrida’nın yapı-sökümü de bu değerlendirilmiş mesafelerin hareketini işaretlemek ve bu işaretlemelerle semptomolojik bir Nietzscheci okuma geliştirmek olduğu söylenebilir.
Düşünür, Nietzsche felsefesinin metafizik karşıtı olması, çoğul özne ve istenç durumlarıyla ilgilenmesi gibi pek çok bakımdan kendisini Nietzsche’nin felsefesinin içinde görür. Gerçekten de soykütüğü yöntemiyle yapı-söküm büyük benzerlikler gösterir.
Ancak Derrida’nın düşüncesi bunlarla sınırlı değildir. Belki de onun asıl önemli yanı, kendisini tüm düşünceye eşlik etmesini sağlayan bir eklenti olarak söz ile yazı arasında bir mesafe yaratmasıydı. Burada olan şeyin radikalliği, Derrida’nın kıvrak dilinden çok, böyle bir yerin gerçekten de var olmasıydı. Bir var olan olarak metinde meydana gelen bu olay, aslında tüm felsefenin kökeni ve hatta kendisiydi. O halde bu olay içerisinde yer alan çoğullukları ortaya çıkarmak, metnin bir doku olduğunu göstermek ve onda içerilen olanakları oluşa çağırmak mümkün olabilecekti. Derrida’nın düşüncesinin olumlayıcı olma çabası ve ebedi dönüş yorumu, bu unsurla açıklanabilir.
Düşüncesinin bu kıvrımında Derrida, Heidegger ile Nietzsche üzerine bir tartışmaya girer ve Heidegger’i Nietzsche’yi metafizikleştirmekle suçlar. Ona göre Nietzscheler vardır ve imza ile sahibi arasında özel bir iz ilişkisi vardır. Heidegger’in aradığı ontik alan, metinde ve özellikle de buradalıktır. Burada olmak iki şeyi imler: bu yerde ve bu zamanda. Dolayısıyla différance bu ikiliğin arkasında bir yer, bir konum kazanır. Mesafe yaratır, bir anlamda uzaklık pathosuna hükmeder.
Burada iki şey vardır. Birinci olarak bu mesafenin hareketidir. Yapı-söküm aracılığıyla bu hareket, içerisi-dışarısı ekonomisi çerçevesinde ve sınır çizgileri/izler boyunca cereyan eder ve tekrarlanır. Bunun serimlenmesi, ilk unsurdur.
İkincisi ve Derrida’yı bir metafizikçi olmaya yaklaştıran şey ise gerçekten de bir varlık alanı açılmış olması ve bu alan üzerinde, felsefenin temelini oluşturan yerde, her söylemin kendisiyle savaştığı yerde bir arkhe-yer açılmıştır. Bu arkhe-yer vardır ve –dır demek değil midir? Üstelik gerek Différance metninde gerekse de Kristeva ile olan diyalogunda Derrida bu ihtimale hiç de uzak durmamış, ancak karar verilemezlik ve bağlayıcı hükümde bulunmama gibi düşünsel tutumlar aracılığıyla ontoloji yaptığını değil, fenomenolojiyle ontoloji arasındaki ayrımın arkasına geçtiğini söylemiştir.
Derrida düşüncesinin metafizik bir yön taşıdığına ilişkin bir diğer eleştiri olaraksa Foucault’un yukarıda özetlediğimiz eleştirisi de önemlidir. Derrida’nın re-aktif felsefesi, onu tüm düşünce dizgelerinin yasalarının bekçisi konumuna getirmiştir. Burada bir etikçinin, bir hukuk adamının sesi duyulur. Ancak bu konum, Derrida’nın yapı-söküm ve özensizlik mefhumlarıyla bir çelişki görünümü oluşturacaktır. Zira felsefe, Foucault’a yönelttiği eleştiride olduğu gibi, ihlal edilmemesi gereken özelliklere sahiptir; burada açık bir değer hiyerarşisi, bir ekonomi vardır. Bu da yine aynı çelişik ve metafizik tutuma dair bir işaret olarak anlaşılabilir. Ancak Foucault’un da dikkat çektiği açık sözlülüğü ve dürüstlüğüyle, yukarıda ifade etmeye çalıştığımız “itirafçı” özelliğiyle Derrida, tüm bu kaygıları olumlayarak ve “belki” diyerek karşılar. O zaten, Nietzsche’nin kendisinden kopmasını öğüt verdiği öğrencisi ve Nietzsche’nin tarif ettiği gibi “belki”nin filozofudur. Her şey vardır, çelişki de vardır, ama çelişkinin kendisi çelişkisizdir.
  

KAYNAKÇA
Akay, Ali. Derrida’yla Beraber ve Onsuz, Toplumbilim Jacques Derrida Özel Sayısı içinde, Sayı 10, Ağustos 1999.
Derrida, Jacques., Bir Japon Dosta Mektup, Toplumbilim Jacques Derrida Özel Sayısı içinde, Sayı 10, Çev. Tülin Akşin, Ağustos 1999
Derrida, Jacques. Différans, Toplumbilim Jacques Derrida Özel Sayısı içinde, Sayı 10, Çev. Önay Sözer, Ağustos 1999.
Derrida, Jacques. İmzaları Yorumlamak (Nietzsche/Heidegger): İki Soru, Nietzschelerin Şöleni içinde, Çev. Ali Utku – Mukadder Erkan, Otonom Felsefe, 2007.
       Derrida, Jacques.  İsim Hariç, Cogito 47-48, Derrida: Yaşamı Yeniden Düşünürken içinde, Çev. Didem Eryar, Yaz-Güz 2006.
Derrida, Jacques. İstanbul Mektubu, Cogito 47-48, Derrida: Yaşamı Yeniden Düşünürken içinde, Çev.Zeynep Direk, Yaz-Güz 2006.
            Derrida, Jacques. Kendime Karşı Savaştayım, Cogito 47-48, Derrida: Yaşamı Yeniden Düşünürken içinde, Çev.Zeynep Direk, Yaz-Güz 2006.
Derrida, Jacques. Mahmuzlar: Nietzsche’nin Üslupları, Nietzschelerin Şöleni içinde, Çev. Ali Utku – Mukadder Erkan, Otonom Felsefe, 2007.
Derrida, Jacques. Nietzsche ve Makine, Nietzschelerin Şöleni içinde, Çev. Ali Utku – Mukadder Erkan, Otonom Felsefe, 2007.
Derrida, Jacques. Otobiyografiler: Nietzsche’nin Öğretimi ve Özel İsim Politikası, Nietzschelerin Şöleni içinde, Çev. Ali Utku – Mukadder Erkan, Otonom Felsefe, 2007.
Derrida, Jacques. Platon’un Eczanesi, Çev. Zeynep Direk, Pinhan Yayınları, 2014.
Derrida, Jacques. Şiddet ve Metafizik, Cogito 47-48, Derrida: Yaşamı Yeniden Düşünürken içinde, Çev.Zeynep Direk, Yaz-Güz 2006.
Derrida, J. – Kristeva, J.- Göstergelebilim ve Gramatoloji, Toplumbilim Jacques Derrida Özel Sayısı içinde, Sayı 10, Çev. Tülin Akşin, Ağustos 1999.
Direk, Zeynep. Derrida’nın Ardından, Ölüm, Kültür ve Dil, Toplum ve Bilim, Derrida’nın Ardından içinde, Sayı 102, 2005.
Foucault, Michel. Derrida’ya Cevap, Büyük Kapatılma içinde, Çev. Işık Ergüden ve Ferda Keskin, Ayrıntı Yayınları, 2000.
Foucault, Michel. Gövdem, Bu Kağıt, Bu Ateş, Büyük Kapatılma içinde, Çev. Işık Ergüden ve Ferda Keskin, Ayrıntı Yayınları, 2000.
Lucy, Niall. A Derrida Dictionary, Blackell Publishing, 2004.
Nalbantoğlu, H. Ünal. Derrida’nın Kurgu-sökümü, Öznesiz Bir Söyleme Doğru, Toplum ve Bilim, Derrida’nın Ardından içinde, Sayı 102, 2005.
            Nietzsche, Frederich. Ahlakın Soykütüğü Üstüne, Çev. Ahmen İnam, Say Yayınları, 2008.
Nietzsche, Frederich. Beyond Good and Evil, Basic Writings of Nietzsche içinde, Çev. ve Ed. Walter Kauffman, The Modern Library, 2000.














[1] Jacques Derrida, İstanbul Mektubu, Cogito 47-48, Derrida: Yaşamı Yeniden Düşünürken içinde, Çev.Zeynep Direk, Yaz-Güz 2006, s. 22.
[2] Jacques Derrida, İsim Hariç, Cogito 47-48, Derrida: Yaşamı Yeniden Düşünürken içinde, Çev. Didem Eryar, Yaz-Güz 2006, s.161.
[3] Jacques Derrida, İmzaları Yorumlamak (Nietzsche/Heidegger): İki Soru, Nietzschelerin Şöleni içinde, Çev. Ali Utku – Mukadder Erkan, Otonom Felsefe, 2007, s. 127.

[4] Jacques Derrida. Différance, Toplumbilim Jacques Derrida Özel Sayısı içinde, Sayı 10, Çev. Önay Sözer, Ağustos 1999, s. 52.
[5] A.g.e., s. 52.
[6] A.g.e., s. 53.
[7] J. Derrida, –J. Kristeva, Göstergelebilim ve Gramatoloji, Toplumbilim Jacques Derrida Özel Sayısı içinde, Sayı 10, Çev. Tülin Akşin, Ağustos 1999, s. 183.
[8] Direk, Zeynep. Derrida’nın Ardından, Ölüm, Kültür ve Dil, Toplum ve Bilim, Derrida’nın Ardından içinde, Sayı 102, 2005, s.17.
[9] Derrida, Différance, s.54.
[10] A.g.e., s. 54-55.
[11] A.g.e., s. 55.
[12] Jacques Derrida, Şiddet ve Metafizik, Cogito 47-48, Derrida: Yaşamı Yeniden Düşünürken içinde, Çev.Zeynep Direk, Yaz-Güz 2006, s. 73.
[13] Derrida, Différance, s. 58.
[14] Jacques Derrida, Nietzsche ve Makine, Nietzschelerin Şöleni içinde, Çev. Ali Utku – Mukadder Erkan, Otonom Felsefe, 2007, s. 178.
[15] A.g.e., s. 200.
[16] Frederich Nietzsche,  Ahlakın Soykütüğü Üstüne, Çev. Ahmen İnam, Say Yayınları, 2008, s. 41.
[17]Frederich Nietzsche,  Beyond Good and Evil, Basic Writings of Nietzsche içinde, Çev. ve Ed. Walter Kauffman, The Modern Library, 2000, s. 391
[18] A.g.e., s. 213.
[19] Derrida, İstanbul Mektubu, s. 22.
[20] Jacques Derrida, Mahmuzlar: Nietzsche’nin Üslupları, Nietzschelerin Şöleni içinde, Çev. Ali Utku – Mukadder Erkan, Otonom Felsefe, 2007, s.143.
[21] Jacques Derrida,  Nietzsche ve Makine, Nietzschelerin Şöleni içinde, Çev. Ali Utku – Mukadder Erkan, Otonom Felsefe, 2007, s. 200.
[22] J. Derrida, Bir Japon Dosta Mektup, Toplumbilim Jacques Derrida Özel Sayısı içinde, Sayı 10, Çev. Tülin Akşin, Ağustos 1999, s. 189 – 90.
[23] Lucy, Niall. A Derrida Dictionary, Blackell Publishing, 2004, s.33.
[24] A.g.e., s. 87.
[25] Jacques Derrida, Platon’un Eczanesi, Çev. Zeynep Direk, Pinhan Yayınları, 2014, s. 125.
[26] Derrida, Mahmuzlar, s. 145.
[27] Jacques Derrida, Otobiyografiler: Nietzsche’nin Öğretimi ve Özel İsim Politikası, Nietzschelerin Şöleni içinde, Çev. Ali Utku – Mukadder Erkan, Otonom Felsefe, 2007, s. 88.
[28] Jacques Derrida, Nietzsche ve Makine, Nietzschelerin Şöleni içinde, Çev. Ali Utku – Mukadder Erkan, Otonom Felsefe, 2007, s. 196.
[29] Nalbantoğlu, H. Ünal, Derrida’nın Kurgu-sökümü, Öznesiz Bir Söyleme Doğru, Toplum ve Bilim, Derrida’nın Ardından içinde, Sayı 102, 2005, s. 14.
[30] Jacques Derrida, Kendime Karşı Savaştayım, Cogito 47-48, Derrida: Yaşamı Yeniden Düşünürken içinde, Çev.Zeynep Direk, Yaz-Güz 2006, s. 184.
[31] Derrida, Différance, s. 61.
[32] A.g.e., s. 61.
[33]Michel Foucault, Derrida’ya Cevap, Büyük Kapatılma içinde, Çev. Işık Ergüden ve Ferda Keskin, Ayrıntı Yayınları, 2000, s. 33.

[34]A.g.e., s. 33.
[35] Michel Foucault,  Gövdem, Bu Kağıt, Bu Ateş, Büyük Kapatılma içinde, Çev. Işık Ergüden ve Ferda Keskin, Ayrıntı Yayınları, 2000, s. 74.
[36] A.g.e., s. 74.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Suruç’a Ağıt

Temmuzun yirmisinde kabristanlar dipdiri genç ölülerin cesetleriyle dağlanmış bir ülkenin ovaları görmek konuşmak düşünmek söylemek yasa...