kimse değil hâlâ benim kadar barbar
şarap sevmem çay içerim ala kahveli bir duman içi
silerim sisimi, barbarım ben de bir ev kadınından kırma
mutfağım bir şeyh-bahçe, cevzi
bevvalar dolusu
ellerim kaslı kemikli – onların elinde ne var?
bir çekişte ayırırım butlarından derileri
vicdan derim, üzerinde kalmış bir tüy tanesine
yolarım hindi tüylerini bir noel gecesi
çamaşır sularına boğarım salonları – bidonları sirkeye
kireci tuz ruhlarına, kakayı kokulara – aklım ona buna takı
pazaryerinde memelerimi gizlerim, dilim sürçer
gelmek bilmeyen iştahlı mücevherlere – bazen de böylesi
tahta bir kaşıkla karıştırırım aklımı köyler kurarım,
şehirlere kaçar adamlarım – şehirleri isterim yıkılır
olur olmaz tutar aybaşlarım ağdadan reçeller yaparım
beni bir zarla yapıştırdıkları ağrıdan dünyaya
barbarım ben de bir eve av olan tüm kadınlar kadar
umutsuzluktur dünyada görmediğim tek duygu
her güzelliğin arkasında ellerim şakırdar
şairim ben de bir ev kadınından da barbar
beni de zincirlerle pazarlara sürdü, beni de sattılar
bazen yemeğim ocakta yanar, sırtımı döner uyurum
bazen de çocukları eteklerinde bir anne gibi dosdoğru
dikilirim hiç işitmediğim bir şeylerin duyuluşunu
şeker kusturur beni tuz küstürür, masam her zaman şık
soyar doğrarım, biraz da süstür; içtenlik, zavallılık –
affetmezdiniz, asla! hem kahkahayım hem de çığlık