19 Aralık 2020 Cumartesi

Kara çalı

I

Ölümden acı bir tat kaldı üzerinde dikenlerin

can almanın buzlu camlarında izledim silüetlerin

silinişini salgıladığım zevklerle beraber

öğle vakitleri, sokaklar sessiz ve uyku

budur artık geri dönüşsüz şiirim

 

Bacaklarımla aramda kan var, küf ve mantar

uyandım beri sevemiyorum artık şuihtimal benini

ölülere duyduğum saygı genzime akıyor

 

Ne kaldı üstünden geçmedik hafiflerken yerküre

yerçekimsiz arzunun yasasına sığınıp ne çok basmadık

şeker ve üflenmedik toz bıraktık! Tat kaçırdı tepinen ayaklarımız

ve şimdi bizim için beslenip

kıçımızın eyerlendiği yabanın üzerinde yavan ve

kamçılarla dehlediğimiz arzu

sürünmenin nal izleriyle dolarken derisine

biz demek yasak ediliyor bize

bencil bir şangırdamayla içeri buyur ettiğim

herkesten özür dilenip, def ediliyor


Oysa bilselerdi mişli geçmemiş şimdiki zamanların

dinmemiş asidini; yadsımalı tekerrürlerle dönerken

dingili tekerimizin, tangırdayan on yıl

işte öyle fokurduyor kaburgalarımda

 

On dokuz aralık bıraktım gezinirken Paris’in sokaklarında

kalbimin on dokuz kapısını araladım on dokuz kez

sanki ihanet, ensest ve serseri kibir sokulsun diye

gözyaşlarını içine akıtmanın saadetini keşfetti!

ölülere duyduğum saygı, yeni cinayetlere azmederken hem de...


Kilolar verdim topak topak ki sevmiyordum kendimi

kemiklerimi saran tombul etler içinde, çirkindim ve

ruhumdaki zayıflığın çarpılmış suretini düşürüyordu

sanki gövdeme; anatomimin merkezini çarpıtarak

önce özlüyor sonra arzudan tiksiniyordum inzivada

bir öyle bir böyle olup tam ortalarında, uçlara en

uzak yerde tutuyordum soluğumu

sadece görüyor ve hatırlıyordum; yalnız bunlar

bozmuyordu dengemi, ta ki gören ve

hatırlatan şatosunun hendeğinde kaynayan asit

zihnimde milim milim ilerleyene dek

Ey anı isteyenler! Önce geçmiş ve nihayet gelecek de

alınırken ellerimden, yine ansız bir sızıya dönüşüyor zaman

geçmişsiz ve geleceksiz sadece bir hiçsiniz bu uğulduyor içimde

bir Hiç! Ve bir hiç olduğunuz için geçmişsiz ve geleceksiz!

Sadece anlamaktan tiksinmeyenler için:

doğaya esaretle hürleşen bir nesil ve kendi doğaları

terk ettiğinde onları, akılda kalan kurbanın suretidir

 

Al suret! Arsız suret! Yüzsüz ve sanki süt değil de zehir emmiş kurbağa suret!

hayalarda, kasıklarda, apış arası, meme ve iç lağım kanallarında birikmiş hoyrat

ama kuş şakırmış gibi şaklayan kırbaç; tek tanık ve yalancı şahit suret

içimdeki iltihap, bendim, bendi, ben ve benağacağhh.

bendi o anlata anlata bitiremediğim ıstırap!

cehennemin unutturmadıklarıyla unutulan cennetlere duyulan matem, ben...

iyi okuyun, daha büyük cehennemlerle diner ancak yarım cehennemin acısı

ah sevişirkenki halim, senden tiksinmeyen tiksindiriyor beni. Senden tiksinmek ve seni kışkırtmak arasında ensesiz bir enişte yahut amca veya benden taşıdığın koca parça ne kadar da çirkin!

girmişler aramıza ve artık imkânsızken dönmek o günahsız ıslaklığa, sırtımız görülür görülmez kazınmış adlarımız onların karanlığındaki listeye, meğerse...


II

Duru suyumuzda çapak çapak kabarırken binlerce baloncuk

ipi yeğlemiştik öldürmek için, mantıksız kin olmak istediğimiz

şeye karışmıştı ilkin ve sona yaklaşan gözlerde çapak çapaktı dirim


Artık hiç kıymeti kalmamıştı masumiyetin. Gerçek çirkin ve duymaya alıştığımız her söz

bizi öldüren bir zehir; öfke ve kin karşısında her şey çaresiz beklerdi hükmünü

gelip bizi de yıkacak selin saati bekleniyor; evlerde tahtaların insafına bırakılmış

nice hayatlar şarap fıçılarına sarılmayı düşlüyor; tek şey umuluyor hayattan:

biraz biraz daha kabarcık, yerçekimine karşı bir kaç masum baloncuk daha

geberesiye gebermeyi arzuluyor yadsımalı tekerrürün çıkık çivisi


III

Haydi dağılın evlerinize artık, sesler başladı

siz de bilin küçük insanlar gibi neyi bildiğinizi

akşam oldu mu tahsilat başlar, yatağınızdan çıkmadan

bekleyin sorgucuyu, gözleriniz tavanda

on dokuz aralıktan pencereler çarpana dek zihninizde

yapamayacaklarınızı düşünerek feragat edin yapacaklarınızdan

çünkü zehirli bir ırmaktır artık yaşam

 

Gelip soracaklar size, sorulmaktan korkmayın haydi

bakalım itiraf edin, göğüs kafesinizdeki asansör

nasıl da çiziyor geçmişinizi

sesler susunca sizin de içinizde hırlıyor bir köpek

haydi yemleyin onu gizli gizli, sırtını okşayıp sakinleştirin

ve öyle koyun kafanızı yastığa-

köpeğin kokusundan bulduğu sessiz köşede

karanlıktan kolyeler takılmış en güzel sineye!

sizin de içinizde bir köpek, köpek olduğu için uluyup

uluduğu için benzerken bir köpeğe, bir çıkıp üç inin

sizin de içinizde asit ve damlası yeryüzünün sadece istiyor diye

getirin sonunu hayatın; istediniz diye siz de ta içinizden

çıkarıverin o ıslak köpeği gizli ininizden

biraz da köpek siz olsun, siz o köpek


Haydi, haydi diyorum size zihninizin çarkı çatladı

çabuk toparlayın eşyaları şaklat kırbacını arabacı

bu dünyada şiir uykusuz yazılıyor yalnız ve ayıkken

yalnız beynin bir damarı patlayıp şakak zonklatırken

haydi kaçın yakalanmadan sıvazlayacak organ

arayan ellere! Çünkü bu ülkede

şehirler yalnız pazar sabahları şehre benzer;

yani hepiniz nihayet uyumuşken; şuuraltınız bile


IV

En büyük cürüm, ölümdü

benim en büyük cürümüm ölüm

ve ölüm, en büyük cürüm

iki kelimeden dört anlam çıkarma sanatı

gibi dört harf de siliyor bütün anlamları

ne şamata ama! Ağlıyorlar ölüme diye diye

seksen yıl kıç sektirip öyle devrilivermek yere

bana uzak olanları olmak için yalanırken

bir köşeye girmiş elimdekini dişleyip

iğdiş edilmiş bir ruh ile alışmanın sevecenliğine

iğdiş edilmiş bir ruh ile sevişmenin alacanlığına

alicenap ve alacakara ve -lık ve n tane darbe ile

yere bastığın ayak koparılsa birden bileğinden

artık bileğin olmasa ve kemiğin bassa yere

anlar mıydın ne kaybettiğini?

ne kadar da zor olurdu yaşam ya da

keşke böyle kolay olsaydı bütün zorluklar!

öfke de kolaylardı, bedeli ödenmiş her suç gibi

hafiflemek için kendini budamaya hazırlar

kurtarırdı kalbimizde daralan karanlık yeri

doyasıya sever beslerdik her dem sevgiye aç köpeciği

 

Ah kalbim! Seni savunanlar incitti hep seni


V

Devamı da var! Bitmedi kendi içimde kendime

kaldırdığım kırbaçların şak şuk inen sesleri her şeyin yüzüne

ki onlar bir otomobil markasına ilham olabilir,

,rüzgârı yaran bir ses taklidi,

böylece para edip midemize inebilir

şöyle de seslenebiliriz kendimize

kadavra kadavra kadavra hepsi kadavra

ya da şöyle özetlenebilir tüm bunlar:

suistimal ettiğiniz benler kanseri tetikler

kanser burada belirtili nesne-belgeçli gelgeç-; ve gayet net

açık ve saçık belirtiyor tdk

tetikleyen ben, sıfat ise bilfiil çekimlenmiş

ve Arabistan çöllerinden göçen bir dil ama ne yazık o da suistimal edilmiş

kamçılar beni biraz delirtiyor belki ya da buna

ben artık deliliği sömürüyorum da denebilir...

yeter ki söylemedikleriniz getirsin sizi sağ salim evinize

sahi ne ara çıkmıştınız? Çıkıp kendinizi ne ara saymıştınız

döneceğinizi bile bile; hâlâ o küçük eski hilelerle 


VI

Kamçı diyordum o kadar da önemli olmayabilir

gelip gitmeli anlamları arasında ikinin

önce düzden ve sonra tersten aynı sonuca ulaşmak

-          Derivative losyonları, mesela-

pek çokları için sağlama olabilir, sağlıklı işlem

yürüttü kafalarınız, size tebrikler sunulabilir

ama pek sağlıksız bulanlar tanıyorum bunları

önce düzünden gidip sonra tersinden gelip

hiç kımıldamayan biriyle aynı mesafeyi almak gibi

din kitaplarına merak salmak ya da ermiş birilerini

hafife almak ve meşrebini mahalle ablalarının donunda

sallandırmak için yanıp tutuşan terli bıyıklar

aslında tüylenmiş birer vicdan olabilir

ne kötü ne çirkin ne eciş ve bücüş ama yine de bir

vicdan; yolunmuş tavuğun çıplak budunda kalmış

tüyler gibi bir vicdan, kaynar suda o da kaynar

gider denilen erkeğin tüylü vicdanı,

çükün vicdanı, tıraş edilen apış arası vicdanı,

ama yine de bir vicdan!

taş kalpliler ve merhamet sultanları kadar

şarap ve viski, ot ve hot-zot kadar

kendini kesen bıçağı başka boyunlara uzatmak gibi

daha isminin hakaret mi yoksa abanılası bir bekâret mi

olduğu belli olmayan aklın arkasında tetik bekleyen

tilkilerin uğrak mekânı severken tiksinilen ve hep

istenen, hayata gelinen ve pişman edilen yer, o ilk aralık

ah benim zavallı dimağ’m. Ah çüklerle bezeli

bağışıklık sistemim, çük oligarşisi, seni yıkmak ister kimi

bense batmak istiyorum sana, çünkü senle katlanmışım hayata

3 Aralık 2020 Perşembe

Değirmen Cini

Neydi o içinden geçtiğimiz serüven

Kara bakışları güvercinlerin, ne?

İçime gömdüğüm seni, içinden çıkarıp

Sen kayıp bir mezar ben bir ülke kayıp 

 

Hayat güzeldi biz özgür

Ne bir büyücü vardı bizi efsunlayan

Ne de musallat olmuş bir cin değirmenimize

Bize aitti yaşamanın tabanındaki o sıcacık gürlük

Gürüldeyen bir soba gibi aralıkta

 

Unuta unuta sevdik birbirimizi

                                 -öyle sade

Ve birbirimize sorarak: neden mutlu

                    olur insan hatırlamaktan?

Terk edilmiş bir istasyon, dupduruyken bir deniz

 

Bir nasır eksikti aklımızdaki küheylan bahçede

Bindik ve inmedik bir daha dinmedi hiç o heyecan

Bastığın yerleri sevdim tarihinle güreştim

Boğuştuk, kirlendik, meydan okuduk temizliklere

Gülümsemeyi bir an olsun bırakmadan

 

Neydi o fraklar giydiğimiz şölen

Neydi o hiç aklımıza gelmeyen ayrılık

Kimdi peşimiz sıra yürüten gölgeleri rengârenk

Niyeydi uyanmadığımız uyku aklın tavan arasında

 

Seni sevdim, takıldı boğazıma o derin utku

Suruç’a Ağıt

Temmuzun yirmisinde kabristanlar dipdiri genç ölülerin cesetleriyle dağlanmış bir ülkenin ovaları görmek konuşmak düşünmek söylemek yasa...