I
Ölümden acı bir tat kaldı üzerinde dikenlerin
can almanın buzlu camlarında izledim
silüetlerin
silinişini salgıladığım zevklerle beraber
öğle vakitleri, sokaklar sessiz ve uyku
budur artık geri dönüşsüz şiirim
Bacaklarımla aramda kan var, küf ve mantar
uyandım beri sevemiyorum artık şuihtimal
benini
ölülere duyduğum saygı genzime akıyor
Ne kaldı üstünden geçmedik hafiflerken yerküre
yerçekimsiz arzunun yasasına sığınıp ne çok
basmadık
şeker ve üflenmedik toz bıraktık! Tat kaçırdı
tepinen ayaklarımız
ve şimdi bizim için beslenip
kıçımızın eyerlendiği yabanın üzerinde yavan
ve
kamçılarla dehlediğimiz arzu
sürünmenin nal izleriyle dolarken derisine
biz demek yasak ediliyor bize
bencil bir şangırdamayla içeri buyur ettiğim
herkesten özür dilenip, def ediliyor
Oysa bilselerdi mişli geçmemiş şimdiki
zamanların
dinmemiş asidini; yadsımalı tekerrürlerle
dönerken
dingili tekerimizin, tangırdayan on yıl
işte öyle fokurduyor kaburgalarımda
On dokuz aralık bıraktım gezinirken Paris’in
sokaklarında
kalbimin on dokuz kapısını araladım on dokuz
kez
sanki ihanet, ensest ve serseri kibir sokulsun
diye
gözyaşlarını içine akıtmanın saadetini
keşfetti!
ölülere duyduğum saygı, yeni cinayetlere
azmederken hem de...
Kilolar verdim topak topak ki sevmiyordum
kendimi
kemiklerimi saran tombul etler içinde,
çirkindim ve
ruhumdaki zayıflığın çarpılmış suretini
düşürüyordu
sanki gövdeme; anatomimin merkezini çarpıtarak
önce özlüyor sonra arzudan tiksiniyordum
inzivada
bir öyle bir böyle olup tam ortalarında,
uçlara en
uzak yerde tutuyordum soluğumu
sadece görüyor ve hatırlıyordum; yalnız bunlar
bozmuyordu dengemi, ta ki gören ve
hatırlatan şatosunun hendeğinde kaynayan asit
zihnimde milim milim ilerleyene dek
Ey anı isteyenler! Önce geçmiş ve nihayet
gelecek de
alınırken ellerimden, yine ansız bir sızıya
dönüşüyor zaman
geçmişsiz ve geleceksiz sadece bir hiçsiniz bu
uğulduyor içimde
bir Hiç! Ve bir hiç olduğunuz için geçmişsiz
ve geleceksiz!
Sadece anlamaktan tiksinmeyenler için:
doğaya esaretle hürleşen bir nesil ve kendi
doğaları
terk ettiğinde onları, akılda kalan kurbanın suretidir
Al suret! Arsız suret! Yüzsüz ve sanki süt
değil de zehir emmiş kurbağa suret!
hayalarda, kasıklarda, apış arası, meme ve iç
lağım kanallarında birikmiş hoyrat
ama kuş şakırmış gibi şaklayan kırbaç; tek
tanık ve yalancı şahit suret
içimdeki iltihap, bendim, bendi, ben ve
benağacağhh.
bendi o anlata anlata bitiremediğim ıstırap!
cehennemin unutturmadıklarıyla unutulan
cennetlere duyulan matem, ben...
iyi okuyun, daha büyük cehennemlerle diner
ancak yarım cehennemin acısı
ah sevişirkenki halim, senden tiksinmeyen
tiksindiriyor beni. Senden tiksinmek ve seni kışkırtmak arasında ensesiz bir
enişte yahut amca veya benden taşıdığın koca parça ne kadar da çirkin!
girmişler aramıza ve artık imkânsızken dönmek o günahsız ıslaklığa, sırtımız görülür görülmez kazınmış adlarımız onların karanlığındaki listeye, meğerse...
II
Duru suyumuzda çapak çapak kabarırken binlerce
baloncuk
ipi yeğlemiştik öldürmek için, mantıksız kin
olmak istediğimiz
şeye karışmıştı ilkin ve sona yaklaşan gözlerde çapak çapaktı dirim
Artık hiç kıymeti kalmamıştı masumiyetin.
Gerçek çirkin ve duymaya alıştığımız her söz
bizi öldüren bir zehir; öfke ve kin karşısında
her şey çaresiz beklerdi hükmünü
gelip bizi de yıkacak selin saati bekleniyor;
evlerde tahtaların insafına bırakılmış
nice hayatlar şarap fıçılarına sarılmayı
düşlüyor; tek şey umuluyor hayattan:
biraz biraz daha kabarcık, yerçekimine karşı
bir kaç masum baloncuk daha
geberesiye gebermeyi arzuluyor yadsımalı tekerrürün çıkık çivisi
III
Haydi dağılın evlerinize artık, sesler başladı
siz de bilin küçük insanlar gibi neyi
bildiğinizi
akşam oldu mu tahsilat başlar, yatağınızdan
çıkmadan
bekleyin sorgucuyu, gözleriniz tavanda
on dokuz aralıktan pencereler çarpana dek
zihninizde
yapamayacaklarınızı düşünerek feragat edin
yapacaklarınızdan
çünkü zehirli bir ırmaktır artık yaşam
Gelip soracaklar size, sorulmaktan korkmayın haydi
bakalım itiraf edin, göğüs kafesinizdeki
asansör
nasıl da çiziyor geçmişinizi
sesler susunca sizin de içinizde hırlıyor bir
köpek
haydi yemleyin onu gizli gizli, sırtını
okşayıp sakinleştirin
ve öyle koyun kafanızı yastığa-
köpeğin kokusundan bulduğu sessiz köşede
karanlıktan kolyeler takılmış en güzel sineye!
sizin de içinizde bir köpek, köpek olduğu için
uluyup
uluduğu için benzerken bir köpeğe, bir çıkıp
üç inin
sizin de içinizde asit ve damlası yeryüzünün
sadece istiyor diye
getirin sonunu hayatın; istediniz diye siz de
ta içinizden
çıkarıverin o ıslak köpeği gizli ininizden
biraz da köpek siz olsun, siz o köpek
Haydi, haydi diyorum size zihninizin çarkı
çatladı
çabuk toparlayın eşyaları şaklat kırbacını
arabacı
bu dünyada şiir uykusuz yazılıyor yalnız ve
ayıkken
yalnız beynin bir damarı patlayıp şakak
zonklatırken
haydi kaçın yakalanmadan sıvazlayacak organ
arayan ellere! Çünkü bu ülkede
şehirler yalnız pazar sabahları şehre benzer;
yani hepiniz nihayet uyumuşken; şuuraltınız bile
IV
En büyük cürüm, ölümdü
benim en büyük cürümüm ölüm
ve ölüm, en büyük cürüm
iki kelimeden dört anlam çıkarma sanatı
gibi dört harf de siliyor bütün anlamları
ne şamata ama! Ağlıyorlar ölüme diye diye
seksen yıl kıç sektirip öyle devrilivermek
yere
bana uzak olanları olmak için yalanırken
bir köşeye girmiş elimdekini dişleyip
iğdiş edilmiş bir ruh ile alışmanın
sevecenliğine
iğdiş edilmiş bir ruh ile sevişmenin
alacanlığına
alicenap ve alacakara ve -lık ve n tane darbe
ile
yere bastığın ayak koparılsa birden bileğinden
artık bileğin olmasa ve kemiğin bassa yere
anlar mıydın ne kaybettiğini?
ne kadar da zor olurdu yaşam ya da
keşke böyle kolay olsaydı bütün zorluklar!
öfke de kolaylardı, bedeli ödenmiş her suç
gibi
hafiflemek için kendini budamaya hazırlar
kurtarırdı kalbimizde daralan karanlık yeri
doyasıya sever beslerdik her dem sevgiye aç
köpeciği
Ah kalbim! Seni savunanlar incitti hep seni
V
Devamı da var! Bitmedi kendi içimde kendime
kaldırdığım kırbaçların şak şuk inen sesleri
her şeyin yüzüne
ki onlar bir otomobil markasına ilham olabilir,
,rüzgârı yaran bir ses taklidi,
böylece para edip midemize inebilir
şöyle de seslenebiliriz kendimize
kadavra kadavra kadavra hepsi kadavra
ya da şöyle özetlenebilir tüm bunlar:
suistimal ettiğiniz benler kanseri tetikler
kanser burada belirtili nesne-belgeçli
gelgeç-; ve gayet net
açık ve saçık belirtiyor tdk
tetikleyen ben, sıfat ise bilfiil çekimlenmiş
ve Arabistan çöllerinden göçen bir dil ama ne
yazık o da suistimal edilmiş
kamçılar beni biraz delirtiyor belki ya da
buna
ben artık deliliği sömürüyorum da denebilir...
yeter ki söylemedikleriniz getirsin sizi sağ
salim evinize
sahi ne ara çıkmıştınız? Çıkıp kendinizi ne
ara saymıştınız
döneceğinizi bile bile; hâlâ o küçük eski hilelerle
VI
Kamçı diyordum o kadar da önemli olmayabilir
gelip gitmeli anlamları arasında ikinin
önce düzden ve sonra tersten aynı sonuca
ulaşmak
-
Derivative losyonları, mesela-
pek çokları için sağlama olabilir, sağlıklı
işlem
yürüttü kafalarınız, size tebrikler
sunulabilir
ama pek sağlıksız bulanlar tanıyorum bunları
önce düzünden gidip sonra tersinden gelip
hiç kımıldamayan biriyle aynı mesafeyi almak
gibi
din kitaplarına merak salmak ya da ermiş
birilerini
hafife almak ve meşrebini mahalle ablalarının
donunda
sallandırmak için yanıp tutuşan terli bıyıklar
aslında tüylenmiş birer vicdan olabilir
ne kötü ne çirkin ne eciş ve bücüş ama yine de
bir
vicdan; yolunmuş tavuğun çıplak budunda kalmış
tüyler gibi bir vicdan, kaynar suda o da
kaynar
gider denilen erkeğin tüylü vicdanı,
çükün vicdanı, tıraş edilen apış arası
vicdanı,
ama yine de bir vicdan!
taş kalpliler ve merhamet sultanları kadar
şarap ve viski, ot ve hot-zot kadar
kendini kesen bıçağı başka boyunlara uzatmak
gibi
daha isminin hakaret mi yoksa abanılası bir
bekâret mi
olduğu belli olmayan aklın arkasında tetik
bekleyen
tilkilerin uğrak mekânı severken tiksinilen ve
hep
istenen, hayata gelinen ve pişman edilen yer,
o ilk aralık
ah benim zavallı dimağ’m. Ah çüklerle bezeli
bağışıklık sistemim, çük oligarşisi, seni
yıkmak ister kimi
bense batmak
istiyorum sana, çünkü senle katlanmışım hayata